18 Ağustos 2011 Perşembe

Yurt Sözlüğü /

/gül kokulu yurdum
                  küflü avuçlarında sakladığın umudun
                                                               dilinden vuruldum./1
/1
dokundukça, bir isli lamba gibi kararan bahtına,
gül  (d)okunur kahve kokulu gözlerinde.
öptüğüm  o altın kaplamalı ayarsız ömründen,
parçalanmış gül/üşün düşer gözden çıkarılmış çehrene.

bilir misin  yurdum
                seni bir gül gibi  koklarken                        
                                             kalbimden vuruldum./2
mavi gülüşlü yarınlarına , 
Van Gölü’nde  boğdurulan  düşlerimi yıkadım.
faili meçhul sabahlarına,
Batman’da intihara savrulan son gül(ü/şüm)ü uzattım.
avuçlarında geleceği vurulan, boynu bükük Diyadin,  
ölüme göz kırpıyor uzakta, sanki düşleri çalınmış bir gelin.

bilir misin yurdum
                     seni bir kaçak tütün gibi sararken                           
                                                          kollarımdan vuruldum./3
solgun bir bulutun kucağına uzanırken,
maviyi siyaha bölmüşüm.
ekmeğimi beyaza dilimlerken,
son intihar çiçeğiyle sofraya oturmuşum.
ve barut kokan kaldırımlarında kendimi şiire sunarken,
bir kaçak namlunun yaka numarasıyla vurulmuşum.

bilir misin yurdum
          unutulmuş sözcüklerin dilinden haykırırken 
                                                            sesimden  vuruldum./4
dudaklarında acı bir şarkı gibi tekrarlanan,  Kürt çiçeğin düşüne,
bir Türk gülün yaslı sabahları üşür göğsünde.
zamanın ipsiz ve sahipsiz dilinden,
sınırlar çizilmiş sevda dolu gözlerine.
uzatırken sana ,kayıp düşlü çocuklar ellerini,
mayınların  eşkıya  gölgeleri düşer tenlerine.
notası çalınmış bir türkü söylenirken kanatlarında,
siyaha teslim edilmiş sesin düşer köylerin üstüne.
                                                       
bilir misin yurdum
                   sana avuçlarımda Zap suyunu akıtırken                           
                                                          dudaklarımdan vuruldum./5         
Ağrı’nın ağrılarına şimdi kim ağlar
Konya’nın yasını kim tutar
Dicle’nin hüznü yakarken bedenini
caddelere sürülür Kızılırmak’ın alevi
gel hele yamacıma,  gel !
gel ey bedeni şarapnel desenli yurdum
bunlar kimden kaldı bize miras…
gel hele kurban uzat ellerini, Karadeniz dalgaları
Süphan’ın karlarıyla konuşsun biraz.

bilir misin yurdum
                 seni  bir türkü gibi söylerken                 
                                             sazımdan vuruldum./6
bir dilden çok,yaşama avucunu açar Ceylanlar,
sözcüklerini adı konmamış ölümlerden alarak.
tenine  dokunurken anneler,
çöpçülerin süpürdüğü cinayetlere dokunur elleri.
mavi gülüşlü çocuklar, mayın benekleriyle oynarken teninde,
son  turna da  intihar eder Van Gölü’nde.
avuçlarımıza bırakılan faili cinnetlerin, tutuşurken alev alev,
mevsimler tutuşur dilinde.
sana gelmek…
binlerce suyla yıkanan ateşe göz kırpmadan sarılmaktır.

 bilir misin  yurdum
             seni  bir şiir gibi okurken
                               kitabımdan vuruldum./7
                                                             
uzakta …ta … uzakta…
saçlarını  zorba rüzgarlara savurur, 
Lice bozkırında bacılar.
göğsünü kör beyinlerin namlusuna uzatır,
toy delikanlılar.
gözlerini en sefil yıldıza vurur,
elleri duada nineler.
Gözyaşları toprağa dokunur
Yetmişlik dedeler.
küflü beyinlerin vebaline başkaldırır
süt kokulu bebeler…

bilir misin yurdum
              düşümü esmer simasına uzatırken
                                          boynumdan vuruldum./8 
/2
bir dokunursam,  gül (d)okunur o yaralı ruhuna.
bir  kar tanesinin kucağında yeniden halaya durmak,
uzanıvermekmiş boydan boya ta İpsala’dan Çaldıran’a.
yaşamak denen şey,
o kahve kokulu gözlerinle oturup hasbıhal etmekmiş.
ve belki de bir cüzamlı ömrün bedenini,
sahipsiz bir  gecenin dudaklarında
sualsiz, plansız ve soluksuzca
barut kokan adamların kollarında çekip öpmektir doya doya.

bilir misin yurdum
                seni bir yudum su gibi içerken
                                          tam dokuz kez  sırtımdan vuruldum./9


Fesih VURAL
Sınır Dergisi / Sayı 3 / Mayıs - Haziran 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder