21 Eylül 2011 Çarşamba

Dünya Yolculuğumuz, Mutluluk ve Bencillik Üzerine

İnsan bir yolcudur. Bu yolculuk ruhlar aleminden dünyaya, kabir ve berzah alemine en son sonsuzluk yurdu olan ahiret alemine kadar devam eder. Misafirliğin en önemli kuralı misafir olduğunu unutmamak ve bulunduğu muhitten muhakkak ayrılacak olma bilincinde olmaktır.  Bu dünyada misafir olan insan, yolculuğunda pek çok yerlere ve yollara uğrar. Uğradığı her yerin adetleri ve kuralları ayrı ayrıdır. Bulunduğu bu mekanların özelliklerini, adet ve kurallarını bildiği takdirde her zaman kazançlı çıkmıştır. Ne zaman ki bu kuralları ve adetleri unutursa kendisine dönmesi ve nerede durması gerektiğiyle ilgili uyarılarla karşılaşmaktadır.

             İnsan, daha dünyaya gelmeden bir damla bulanık sudan, bir annenin karnında, ardından uçsuz bucaksız bir alemde bulmaktadır kendini. Bu dünyada misafir olduğumuz aşikar iken neden bu inat? Neden bu hırs ve bencillik? Neden bu zulümler?

            Ortaklaşa bir çalışmanın sonucunda bir başarı söz konusu olduğunda hemen kendimize mal ediyoruz. Tek kahraman biz olmaya çalışıyoruz. Bir anda emeği geçen tüm ekibi saf dışı ediyoruz. İnsana verilen benlik ve hürriyet, insanın gücünün ve yetki sınırlılığının farkına varması içindir. Bu zayıflığımızı ve sınırlılığımızı kabul edecek olgunluğa eriştiğimizde aslında gerçek gücü yakalamış oluyoruz. Ama biz kolay olanı tercih ediyor neticede hep kaybeden oluyoruz.

“Her şeyin en iyisini ben biliyorum. Herkes her konuda benden bir şeyler öğrenmeli” diye düşünüyoruz. Böyle düşündüğümüz için öyle bir gurura kapılmışız ki tenezzül edip başkalarının görüşlerine başvurmuyoruz. Sonuçta hep eksik kalıyoruz. Yanlışlarımız kendimizi beğenmişliğimizin etkisiyle bizi insanlıktan uzaklaştırabiliyor. Yanlışlarımızda ısrar ettiğimizde bu bizde alışkanlığa dönüşüyor. Öyle bir alışkanlık ki zerrelerimize kadar işliyor; yanlışlarımızı savunur hale geliyoruz. Aslında içten içe yanlış yaptığımızı biliyoruz ama bunu kabullenmek işimize gelmiyor. Yanlışlarımızın sonucunda pişmanlığı yaşamamak ve hep doğru işler yaptığımızı savunmak istiyoruz. Bu yüzden de doğruluktan ve doğru insanlardan iyice uzaklaşıyoruz. Boynumuzda ısırıcı akrebi görüp de bizi uyaran arkadaşlarımızı kendimize rakip olarak görüyor ve akrebin can damarımızdan bizi zehirlemesine bilerek müsaade ediyoruz. Bu zehrin etkisiyle kendimizden başkasını düşünemiyoruz.

             -Ayağında yırtık ayakkabısı olduğundan, abisinin okuldan dönmesini bekleyip de ayakkabılarını değişerek okula giden Semra’yı,
              -Akşam açlıktan uyuyamayan, yoldan geçen biri yiyemediği bir lokma ekmeğini yolun kenarına atar da gidip alırım ümidiyle pencere kenarına uyuyakalan Salih’i,
             -Kanser teşhisi konan çocuğunun tedavisini yaptırmak için ahırdaki son ineğini satıp yarınki otobüse bilet alan Hasan Amca’yı, 
            -Eşini kaybetmiş, teskere için para isteyen biricik asker oğluna para göndermek için kime ağız açacağını kara kara düşünen Hatice Hanım’ı hiç düşünmüyoruz, hatırlamıyoruz.

             Aslında biliyoruz ki bir insanın kıymeti himmeti ile paraleldir. Kimin himmeti milleti ise o tek başına küçük bir millettir. Tersine kimin himmeti kendi nefsi ise o insan değil sadece kendine varolandır. Çünkü insanın yaradılışı başkalarıyla da ilgilenmeyi, onları da düşünmeyi gerektirir. Sadece kendi kişisel çıkarlarını hayatının odağına yerleştiren, insanlıktan çıkarak canavar bir hayvan olur. Bugün yeryüzündeki zulüm, işkence, katliam ve soykırımları insanlığa yaşatanlar insan ismine layık mıdırlar?

              Yeryüzündeki bunca haksızlığın, zulmün, huzursuzluğun sebebi de bunlar değil midir?

Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günlerdir. Bu günler; hızlı seyahatlerin, yok edilen ahlaki değerlerin, bir gecelik ilişkilerin, obez bedenlerin ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların kullanıldığı günlerdir.

Toplumumuzun huzur, asayiş ve refahı ancak kendi insani ve islami değerlerimize sahip çıkmakla sağlanabilir. Bunu başardığımız takdirde insanlar birbirine güvenir ve sosyal yaşantımızın sağlam temelleri atılmış olur. Herkesin komşusundan, arkadaşından, akrabasından en önemlisi aile halkından emin olduğu toplumda güvenin temelleri hiç sarsılır mı? Yeter ki kendi küçük, basit çıkarlarımızı toplumun huzur ve menfaati için feda etmesini bilelim.

             Kalplerimizi ve gönüllerimizi: insanları severek, onlara iyilik yaparak, kul hakkına riayet ederek, ticaretimizde ve tüm beşeri münasebetlerimizde doğruluktan şaşmayarak temizleyelim. Hayatımızın merkezine insanları sevmeyi ve topluma faydalı işler yapmayı alalım. Bir kalp ve vicdan ancak bu faziletli davranışlarla süslendikçe ondan toplumun huzuru için gayret göstermek, doğruluk ve adil davranışlar beklenebilir.

              Sözün özü :Toplumsal hayatta zulmün olmadığı insanların birbirlerinin hak ve hukukuna saygı gösterdiği kimsenin başkasını doğduğu yerden, konuştuğu dilden, giydiği elbiseden yediği lokmadan dolayı dışlamadığı bir dünyada yaşamak bizim elimizde.

             Bunun içim yapmamız gerekenler:
1)Toplumun huzur ve refahı için sürekli gayret etmeli, ümidimizi asla kaybetmemeliyiz.
2)Toplumsal yaşantımızda asla kendimizi başkasından üstün görmemeliyiz. Topluma ne kadar faydalı olursak o derecede üstün olacağımızı unutmamalıyız.
3)Başkasının tembelliğini ve yanlış davranışlarını kendimize bahane görüp yanlışı sürdürmemeliyiz.
4)Toplumsal çözümlerde “neme lazım başkası düşünsün” deyip işi birbirimize havale etmemeli, elimizi taşın altına koyabilmeliyiz.
5)Toplumun huzur ve refahı için muhakkak kendi rahatımızdan ödün vermeyi öğrenmeliyiz.

              Mutluluğu uzak diyarlarda aramaya gerek yok aslında mutluluk; kalbimizde insanları sevecek , onlara değer verecek bir yeri korumakla elde edilir.
Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla anlam kazanır.   
 Mutlu olmak bu kadar güzel ve kolay iken neden mutlu olmak için acele etmiyoruz? 


Fuat KORKMAZER
Sınır Dergisi Sayı 4 / Temmuz Ağustos 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder