18 Temmuz 2011 Pazartesi

İki Dil Bir Bavul'dan Kürt-çe Sorunu'na Bakmak

Orhan Eskiköy & Özgür Doğan imzası taşıyan İki Dil Bir Bavul, geçtiğimiz Altın Portakal’da “En İyi İlk Film” ödülünü almıştı. Film, Denizlili genç öğretmen Emre’nin Güneydoğu’nun bir köyü olan Demirci’ye atanmasıyla başlayan bir yıllık macerasını anlatmakta. Ve başrolde Türkiye’de bir dönem varlığı kabul edilmeyen; hatta yasaklanan Kürtçe (ve de dolaylı olarak, yeni yeni iyileştirilmeye çalışılan Kürt Sorunu)…
Emre öğretmenin öğrencileri olan Demirci köyü çocuklarıyla iletişim kurması pek güç oluyor. Çünkü Kürt çocukları olan öğrenciler Türkçe bilmiyorlar. Yalnızca yetişkin erkeklerin Türkçe bildiği bir yerde öğrenci ile öğretmenin bırakın eğitim öğretim faaliyetine başlaması, diyalog kurması bile mümkün değil; fakat Öğretmen, yine de bir şeyler yapmaya gayret ediyor.
Filmin özetini vermek yerine İki Dil Bir Bavul’un gözler önüne serdiği “dil problemi”ni ele almamız daha yerinde olacaktır. Yıllardır, buna var oluştan beridir demek yanlış olmayacaktır, Kürt coğrafyasında Türkçe sonradan öğrenilen dil olmuştur. Kürt çocuklarının şanslıysalar ilkokulda, değilseler askerde yahut hamal, amele ya da işsiz olarak bulundukları batı Türkiye’de öğrendikleri bir dil… Ve kimi kez bu dili bilmemenin getirdiği güçlükler… Hastanede doktora, karakolda polise, jandarmaya dert anlatamama… Bunun sonucunda ortaya çıkan dramlar ve “insanlık ayıpları”…
            Eskiköy ve Doğan’ın parmak bastığı bu yara, yıllardır kanamakta ve halen de kanamaya devam etmekte. İlk eğitimlerine anadillerinden başka bir dilde başlamak mecburiyetinde kalan insanların “eğitimde fırsat eşitliği” hakkına sahip olmamalarının nelere sebep olduğu gün gibi ortada. Türkiye’nin en fazla işçi/işsiz üreten bölgeleri, Bilge köyü katliamları, şiddetin zirvede olduğu bir toplum ve cahiliye dönemi Arapları gibi güdülen kan davaları, töre cinayetleri… Kendi dilinden başka bir dilde, hiç bilmedikleri bir dilde, birleştirilmiş bir sınıfta öğrenim görmeye mecbur bırakılmış insanların bundan fazlasını beklemek de zaten mantıklı değil. Ahmed Arif’in, “Oysa ben Doğuluydum. “Az gelişmiş” değil, sömürülmek için kasıtlı olarak geri bırakılmış bir ülkenin, aşiret töreleriyle yetişmiş bir çocuğuydum.” sözlerini tam burada hatırlamak ne kadar da yerinde olacaktır…
Kurtlar Vadisi Gladio’nun bir sahnesinde, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a söyletilen şu cümlelerini unutmamak gerekir: “PKK bugünün meselesidir. Yarının meselesi değildir. Yarının meselesi, Kürt meselesidir. Onun da çözümü basit: Daha büyük, daha demokratik, daha güçlü bir Türkiye.” “Yarın’ın ne getireceğini bilemiyoruz. Fakat “dün” büyük zararla geçti. “Bugün”se “dün”den kalan yanlışların farkına henüz varılmış görünüyor. Belki süreç olumlu devam eder  -temennimiz budur- ve yapılan pek çok hatadan biri olan “Ana dilde eğitim” hakkının gaspına son verilir. Avrupa’da “azınlık” durumunda bulanan Türk çocuklarına kendi dillerinde eğitim verildiği gibi aynı “hak” Türkiye’deki Kürt, Zaza, Arap… azınlıklarının yeni kuşaklarına da tanınır. Peki “dün”? O talihsiz nesil ne olacak? Onlara “kaybolan yıllar”ını kim verecek, verebilecek mi, bilemiyoruz...

Abdullah KOÇAL
sınır dergisi / sayı 2 / mart nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder