18 Temmuz 2011 Pazartesi

Meleğin Günlüğünden…

Sevgili günlük; “Daimi işsizim” yazabilecek tek bir satırım bile yok...
Oysa İlahi iktidarın, yazı işlerinden sorumlu bakanlığından, kırtasiye masrafı için bolca ödenek çıkmıştı. Bir sürü defter, mürekkep, kalem ve defterleri kaplamak için bir yığın Tom ve Jery desenli renkli kaplar...

Yan komşumun ise, hiç boş durduğuna tanık olmadım.
Yazacak öylesine çok malzemesi var ki:
Savaşları masumlaştıranlar, hunharca işlenen cinayetler, soykırımlar, yalanı ve hırsızlığı sanatlaştıranlar, kendilerini özgürleştirmek için başkalarını mahkûmlaştıranlar, aldatmayı bir hüner sayanlar, komşusu açken kendisi fazla kaçırdığı yemekten karın ağrısı çekenler, yükselmek için rüşveti sistemleştirenler, kendisinden zayıfı sömürgeleştirenler, yalana şahitlik yapmak için en ön saflara atılanlar, tecavüzler…
Yan komşumun, masasında duran onlarca dosyaya bakıp bakıp, günümü bir avare gibi bitiriyorum.

Geçenlerde, “İstersen biraz yardım edebilirim dedim?” fakat “Koalisyona kapalıyım” cevabını aldıktan sonra, iyi bir şeyler yazmam için bana gönderilen defterlerin yapraklarından, uçaklar, gemiler, uçurtmalar yaptım. Can sıkıntısı meğerse ne kötü bir şeymiş!...
Şu sıralar imzamı beğenmediğim için, bir iki defterde, imza denemeleri yaptım.
Nihayet beğendiğim bir imzada karar kıldım.
Acaba yan komşum “Boş durduğum için” benim hakkımda da bir tutanak tutar da, “boş durmayı sevmeyen” ilahi iktidarın gazabına uğrayıp, işime son vermeleri olası mı? 
Düşüncesi bile ürkütüyor beni!

Büyük bir torpille yerleştiği devlet kadrosunda, tüm gününü bulmaca çözerek geçiren bir memurdan farksızım. “Yangında ilk kurtarılacaklar arasında duran arşivimde” ilkokulun resim panolarında birinci olacağına kesin gözüyle baktığım “el ele vermiş çubuk insanlar, akan mavi dereler, M harfinden kuşların” olduğu pastel boya çalışmalarım var. Boş zamanlarda canım her sıkıldığında, kendimi sanata adadım. Oysa yan komşumun raflarında duran kalın kaplı defterlere baktıkça, insanlığın gidişatından oldukça endişeleniyorum. Yan komşumun, yakın bir tarihte “Rapor” çıkarıp, “Hava Değişimine” çıkacağını tahmin ediyorum.

Bazen yine boş zamanlarımda, iyi bir şeyler yazmak için, başka diller öğrenmem gerektiğini düşünüp, yabancı dil haneme, epeyce dil eklememe rağmen, hiçbir dilden, hiç iyi bir şeyler yazamıyorum... İyiye dair ne varsa, kâinattan silinmiş sanıyorum çoğu zaman... Bu dilleri öğrenmek için aldığım sözlüklerin yapraklarından da, küçük toplar yapıp, çöp tenekesine isabetli basket atışları yapıyorum. Hayır boyumla ilgili bir sorunum yok!... Sadece tembellikten az biraz yağ bağladım. Kendimi bazen eski model bir “halk otobüsü” muavini sanıyorum.

Şu ikametgah adresim olan sağ omuzda, gün boyu sallanıp durmaktan, bazen bunaldığımda olmuyor değil hani!...
Sana yazarak tedavülden kalkmış olan iyiliğe, tekrar hayat verdiğime inanıyorum.
Sen beni dinledikçe, birini “dostça dinlemenin erdeminde bulunup” herkesin unuttuğu iyiliği yapmış oluyorsun... En büyük sorunda bu zaten…
Kimse dinlemiyor kimseyi!...
Önümüz kış, bende boş duracağıma, kendimce tedbirler alıp yünlü kazaklar örmek istiyorum.
Yoksa sonra yan komşum, kendisini karınca beni de ağustos böceği sanıp, başlar nasihat vermeye.
Yine de umudumu yitirdiğimi söyleyemem. Bilgenin dediği gibi “Her sabah güne başlarken, yaptığımız en iyi şey, intihar etmemeye karar vermektir!...” Beni hayata bağlayan bir şeylerin olduğunu hissediyorum... Ama öylesine uzağım da ki. Ve bazen öylesine yakınız ki...
Sanki nefes aldığımda, onu içime dolduracakmışım gibi...

İmza:
İyiliği yazmakla görevlendirilmiş sağ omuz Meleği!

Mahsum ORAL
sınır dergisi / sayı 2 / mart nisan 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder