
Cevdet AKGÜL (C.A.): 1971 / Özalp doğumlu, lise mezunu, Özalp Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı.
Adnan GÜLECEN (A.G.): 1969 Özalp doğumlu, lise mezunu, esnaf. (Lisede Van Merkez’de liseler arasında yapılan 10 Km. uzun koşu yarışmasında birincilik ödülü var.)
- Gençliğinizde (ki hâla gençsiniz) kültür ve sanat etkinlikleriniz hakkında neler anlatmak istersiniz Sınır Dergisi okurlarına?

A.G. – Halk Eğitim Merkezi, o yıllarda gerçek anlamda halk içindi. Şimdi daha çok bürokrasi işlevlerin merkezi haline gelmiş durumdadır.
- Yaptığınız etkinlikler nelerdi ve halkın etkinliklere katılımı nasıldı?
C.A. – Etkinliklerimizin başında tiyatro gelirdi. Halis Dündar’ın seçtiği ve oynamamızı uygun gördüğü bütün oyunları oynardık. Bu etkinliklere halkın katılımı fevkalade güzeldi. Halk Eğitim Merkezi dolar taşardı. Ünümüz baya bir yayılmıştı. Van ve ilçelerine de giderdik. Gittiğimiz yerlerde gündüz okullara, gece ise halka oyunlar sergilerdik. Bizi davet edenler ekibimizin gidiş-dönüşü için bir araba tahsis eder, yeme-içme ve konaklamamız için bütün imkanlarını seferber ederlerdi. Böylesi davetlerde başımızda Öğretmenimiz Mehmet BAHÇECİ (ruhu şad olsun) bulunurdu. Başkale’de yaşadığımız bir olayı anlatayım bu arada:
Davetle Başkale ilçesine gittik. Oyun için sahneye çıktık. Nasrettin Hoca rolündeyim. Sahneye canlı eşekle çıktım. Eşek çok huysuzdu. Ben eşeğe binmeye çalıştıkça eşek çifte atıyor ve çifte attıkça da halk gülüyor, eğleniyordu. Oynamam gereken oyun eşeğe binemeyen bir insanın komik durumu değildi şüphesiz. Eşeğin bu huysuzluğundan rolümü oynamayacağım için ben ter dökerken halk gülüyordu. Çok zor bir durum ve son bir çabayla zor bela bindiğim eşek bir hamleyle beni yere atarken sahne üzerimize yıkıldı. Biz oyunu sergileyememenin hüznünü yaşarken halk ise eşeğe binemeyen bir ekibe gülmekten kırılıyordu.
A.G. – Ben de bir anımızı anlatmak istiyorum. Halk Eğitim Merkezi’nde etkinliğimiz vardı. O etkinlikte ilçemizin yerel sanatçılarından olan Latif BARIŞ da vardı. Programda kendisine ayrılan bölümde çıkıp türkü söyledi ve türkü söyledikten sonra sahnede inecekken halk : “Latiiff bir dahaaa, Latiiff bir dahaaa” diye tempo tuttu. Programa göre Latif’in yerine oturması gerekiyordu ama halkın bu yoğun isteği karşısında Latif devam etmek istedi. Programı tertip edenler Latif’e: “Latif yerine otur, sana ayrılan süre bitti!” diye söylerken Latif sahneden: “Min berdin, xelk min dixwaze, Welle ez peyanabim!”[1] diye çıkışması halkı kahkahaya boğmuştu.
- Kendinizi şu an ki gençlik karşısında nasıl tanımlıyorsunuz ve yaptıklarınız büyükleriniz tarafından nasıl karşılanıyordu?
A.G. – Hazıra konan pasif bir gençlik var şimdi. Biz bu etkinlikleri yaparken desteğini hiç görmezdik babalarımızın, büyüklerimizin. Üstüne üstlük azar işitirdik ve dayak yerdik büyüklerimizden. Bir sürü imkandan yoksun yaptığımız bu etkinlikleri şu an ki imkanlara sahip gençlerin yapmamasını anlamıyoruz. Bir şeyler yapmaya kalkışmamalarını yadırgıyoruz.
C.A. – İlçeye ilk bisikleti biz getirdik mesela. Bisikletleri kiralardık ve halk bisiklete binmek için kuyruklar oluştururdu. İş öyle boyutlara varmıştı ki bisikleti kiralama işi için fişler bastırır olmuştuk. Kış sezonunda ilçe merkezinde kızak kayardık. Kış gelmeden kızaklarımızı yapardık, eski kızaklarımızı elden geçirirdik.
A.G. – Yaz gelince de sezonlar biçiminde; bilye sezonu, topaç çevirme, melmelikan ve voleybol oyunları oynardık. Oynanan oyunlara halkın katılımı müthişti.
C.A. – Eskiden futbol müsabakalarının tabur alanında yapıldığını söylersem şaşarsınız herhalde! ( Şaşırıyoruz!) Bu müsabakalar asker-halk dayanışmasının müthiş örneklerindendi. Askerin karavanasını ilk bu müsabakalar esnasında gördük ve o karavanadan yemek yedik. İlçede belirlenmiş olan fakir ailelere askeriyeden yemek gönderildiğine çok sık şahit olurduk. Ama şimdi tabur alanında boşverin müsabaka düzenlenmesini, tabur alanına yakın bir yerde durup seyredemezsiniz etrafı.

A.G. – Topu olanın oyunda kaptan olduğu, bugünkü tabirle borusu ötenin olduğu bir gençlikti yaşadığımız. Elbette ki şartlar ve imkanlar muazzam şekilde değişti, gelişti. Nasıl anlatılır, nasıl dilendirilir bilmiyorum ama şu an gözlerimi nemlendirecek kadar tatlı, güven kokan çok müthiş diyalog ve ilişkiler vardı insanlar arasında. O dönemde Özalp’da yaşamış ve şimdi Özalp’da olmayanlardan buraları sorduğunuzda gözleri dolarak anlatırlar. O davranışlardaki içtenliği, o hal hatır soran müthiş komşuluğu en sıcak anılarla en iyi onlar yad ederler.
C.A. Yolların tel örgülerle kaldırımlardan ayrıldığı bir Özalp’da çektik çocukluk ve gençlik resimlerimizi. Neler canlanmıyor ki hafızamda? Harçlık kavramının olmadığı bir çocukluktu yaşadığımız. Ama şimdi her sabah okula giderken bizden harçlık isteyen çocuklarımız var. Şartları değişen dünya karşısında çok şaşırıyoruz elbet. İmkansızlıklarla geçen gençliğimizde yaşadığımız mutlulukların, imkanları bol şu anki gençlerin fazla yaşayamamaları karşısında daha çok şaşırıyorum.
- İlçe idarecilerine ve gençliğe mesajlarınız var mı?
A.G. – ilçe idarecilerinden halk için voleybol sahasının yapılmasını istiyorum. Bunun yanında spor müsabakalarının yapılması tertip edilmeli ve halkın katılımı sağlanmalıdır. Halk Eğitim Merkezi halktan soyutlanmamalı, halkın eğitiminde öncü rol oynaması ve gençliğin internet cafelerde zaman öldüren bireyler olmaktan çıkarılmaları şarttır. Spora, tiyatroya yönelen aktif gençlik hedeflenmeli.
C.A. – Adnan’ın yaptığı bu güzel çağrı ve dileğin karşılık bulmasını ümit ediyorum. Gerçekten bilen, sorgulayan, paylaşabilen, aktif bir gençliğe o kadar çok ihtiyaç var ki!
- Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.
C.A. / A.G. – Biz teşekkür ediyoruz. Ayrıca siz ve sizin gibi gençlerin halkı yazmaya, okumaya teşvik edici böylesi etkinliklerde bulunmasını mutlulukla karşılıyor ve Sınır Dergisi’ne başarılar diliyoruz.
Lütfi DEMİR
sınır dergisi / sayı 2 / mart nisan 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder