Ben ki ne olacağımı bilemeden atıldım kuytuluklara. Ne olamayacağımı yokladım ne olabileceğimi sordum lal olmuş taş duvarlara. Döndüm dolaştım kendimi yitirircesine, sağlam bir kovuk bulup da dinlenen bir filozof olamadım. Ben kendimi bir şeylere kaptırmaktan yoksunum, tek suçum bu. Deliler gibi bir şeyi sevemedim. Sevgiliye döndüm benden eksik göründü. Anneye en başta görünmüştüm o benim bütün kötülüklerimi ta başından kabul etmişti. Ben kendime gelmeden babam zaten gitmişti. Neyse sizlere çelişkiler içinde önemsiz bir nesneye bürüneceğim. Nasıl olacak onu da bilmiyorum ama her halde kimse onu yazmamıştır ben onun sancısını gördüm rüyamda. Bana seslendi ve beni kalemine ekle dedi. Sesine kulak verdim.
Rengim siyahtı çoğu zaman çünkü siyah bütün kirleri saklayandı. Başka bir renk barındıramazdım kendimde, benimle beraber çok şey kirlenirdi. Her renk kirlenirdi. Ben plastik bir maddeden imal edildim çoğu zaman. Bazen camdan da üretildim, bazen kristallerden. Bazen de tahtadan, daha kim bilir nelerden imal edilmişimdir. Camdan üretildiğim zamanlar çok kırılgandım kim bir şey dese hemen kırılıyordum gözlerimi alarak avuçlarıma suluyordum ellerimin nasırlarını. Plastikten üretildiğim zamanlar sorun olmuyordu. Beni oradan oraya savuruyorlardı bana mısın demiyordum ama maliyetim ucuzdu diye en çok plastik olduğumda alınıyordum ve genelde en kötü yerlerde plastik olarak bulunuyordum. Diğer türlüde çok lüks yerlerde kullanışıma aldanmadan gösterişimle satılıyordum misafirlerin bakışlarına. Her neyse ben kendi içimde bir can barındırırken kimse benim ne düşündüğümü bilmiyordu. Oysa ben neler görüyordum. Ben neler yaşıyordum. Bazen benimde ihtiyacım oluyordu, bazen benimde gönlümden kopan istekler ama kimse beni düşünecek halde değildi. Kendi dertlerine düşmüş bir şekilde nerde bu acıyı dindire bilirim matemini kullanarak, benim ta gönlümün merkezinde ateşlerini söndürüyorlardı.
Çok uzatmaya gerek yok ben bir küllüğüm. Evet, yanlış duymadınız. Ben içi boş gibi görünen aslında bütün hayatların, bütün vakaların temelindeki yerim. Benden kurtulan olmamıştır daha. Her kadını tanırım her erkeği de. Ne düşündüklerini de. Kimsecikler bana yalan atamaz. Kimse beni kandıramaz. Ben gerçeğin tadından geliyorum. Ve yalanın yüzünden. Ben ne anne babalar ne çocuklar gördüm. Kaç aileye denk geldim. Kaç toplantıda başköşede ben vardım. Bir cinayet mi işlenecek en önce ben bilirim planını ama hiçbir polis gelip benden sormaz bunu bende söylemem kimseye. Kaç kalleşlik döndü gözlerimin önünde. Kaç maktulün ölüm emri dönerken dudaklarda ben sanki bir mührün mürekkebi gibi damgayı her vurduklarında onay verdim. Benim dinlediğim müzikleri hiç biriniz dinlememiştir. Kaç yatak odasında bulundum. Kaç prezervatif atıldı yüzüme. Kaç sevişmeye tanık oldum biliyor musunuz? Kaç tane aldatma sahnesine. Hem de nasıl hınçlar nasıl intikamlar alınıyordu benim önümde. Ha birde birçok film karesinde gözünüze çarpmıştır kimliğim. Ama en çok orda zaten hayranlığımı aldım koynuma. Bunun yanında güzel şeylerde ilişti gözüme. Ve kaç yazının temelinde dönen imgeydim bunu ben bile sayamıyorum. Kaç şiir yazıldı benimle kaç gecenin karanlığı şafağa söktüm. Bir gün günlerden bir gün ve çoğu günler yaşadım bunları ama şiir daha derindi benim için birçok intihar sebebi oldu. Yüzümde söndürülen sigaraların daha tadına varmadan karşımdaki daha ben neyim kimim diye sormadan küfürler savurdu bana. İzmarit ambarı olduğumu bir sille gibi vurdu yüzüme. İçim hep bir çöp ambarı olarak kullanıldı. Kimseler ama kimseler bunun farkında değil. Beni imal edenler bile ne olduğumu ne işe yaradığımı bilmiyorlar.
Geçenlerde bir adam sesiz yüzü hayata karşı yenik bitik duran bir adam. Derdi çok, belli gözlerinde. Bu kaçıncı geceydi benimle sabahladığı bilmiyorum. Kendi kendine yumruklarını sıkarak sinirleniyordu. Bazen ellerinin arsına mengeneye düşmüş gibi başını alıyordu. Ve sıkmaya başlıyordu var gücüyle, çekmeye çalışıyordu saçlarını. Aklı sıra iyi geleceğini düşünüyordu. Kaç gece düşündü, aklı almıyordu artık. Git gide düşünme yetisini de kaybettiğini gördüm. Bilinçsizce ağzından birkaç kelime sürüklüyordu dumanla beraber dışarıya. ‘’ Olmaz olmamalıydı, bana nasıl yapılır, ben ki ona o kadar iyiydim.’’ Anladım hemen, kaç gündür ağzında gevelediği şeyi, kimin onu bu hale koyduğunu. Ve bir türlü aklının alamadığı şeyi anladım. Ve sonra kendi kendine bir şeyler daha geveledi yüzüme bakarak. İlk kez bir insan yüzümü bakarak benimle konuşuyordu. Konuşmaya çalışıyordu. Beni duymuştu. Sessizliğimi anlamıştı. Beni artık duyan ve anlayan biri vardı karşımda. Sevinmeli miydim yoksa üzülmeli miydim? Bu insan tam sınırını yıkıp hastalığa geçme vizesini mi alıyordu eline? Yüzüme baktı ve bir çığlıkla ‘’ anlıyorum seni küllük, ey çaresiz küllük senden ne farkım var benim bende senin gibiyim artık. Artık çöpleri ben içime alacam senin dinlenme zamanın.’’ Son nefesi de tükenerek elindeki sigaranın külünü üzerine attı ve sigarsını bağırarak kanlar içinde ta gözlerinin içine bastırdı.
sınır dergisi / sayı 2 / mart nisan 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder