Üçüncü
dünyanın sahnesi taklitlerle aydınlanır. Sivaslı Sindi veya Karadenizli Riki
Martin, yaralı bir gururla sahiplenilen ünlülerdir. “Biz de, biz de…”
içgüdüsüyle hayran olunur onlara. Geçtiğimiz İstanbul Film Festivali’nde “En
İyi Film Ödülü”nü alan Tony Manero (2008) da, Şilili Tony Manero’nun hikâyesi. Şili-Brezilya yapımı olan film, Pablo Larrain’ın ikinci uzun metraj
çalışması.
John Travolta'nın “Cumartesi Gecesi Ateşi”nde canlandırdığı beyaz
kostümlü meşhur Tony Manero karakteri, elli yaşındaki Raul Peralta'nın ikinci
kişiliği haline gelmiştir. Hastalıklı bir tutkuyla bağlıdır bu hayali kişiliğe.
Raul, uyduruk bir barda sahne alan dandik bir dans grubunun başındadır
ve her cumartesi gecesi, idolünü derme çatma sahnede büyük bir özenle canlandırır.
Her şey orijinalinin kötü bir kopyasıdır. Zemini kırık sahne, futbol topundan
yapılma disko topu, kostümler, kareografi… Hollywood’un üçüncü dünyaya açtığı
yasadışı bir bayilik gibidir burası. “Cumartesi Gecesi Ateşi”, burada ateşli
bir hastalık, gerçeklikten kopmuş bir halüsinasyon gibi nükseder. Ve Raul, Tony
Manero’yu canlandırırken etrafındakileri gözünü kırpmadan öldürmeye başlar. Tony
Manero ile arasındaki engelleri, alter egosu Tony Manero olan soğukkanlı bir
seri katile dönüşerek, bir bir kaldırır.

Üçüncü dünya kırık ayna parçalarının futbol topuna yapıştırılıp bir
çocuk tarafından sopayla çevrildiği, zemini kırık kalaslarla dolu bir sahnedir. Ancak Raul etrafını saran karanlık ve fakir dünyayı
görmez. Onun gözleri Tony Manero’nun ışıltılı dünyasıyla kamaşmıştır.
İzleyiciyse dünyayı Raul’ün gözünden değil, yönetmenin sunduğu toplumsal/acı gerçekliğin
yıpranmış penceresinden görür. “Tutku” kavramını yeniden sorgulatacak bir
penceredir bu.
Sinema seyircisinin tutku öykülerine her
zaman zaafı olmuştur. O, en kutsaldır. Tutkuya giden yolda akan sular durur.
Nice yönetmen, cicili bicili tutku öyküleri anlatarak bu konseptin ekmeğini
yemiştir. Tony Manero ise tutkuyu tribünlere oynanan tatlı bir oyun olarak
resmetmez. Raul kolay kolay empati kurulabilecek bir karakter değildir çünkü. Onun
tutkusuna kendini bırakamaz izleyici. Nefesini tutup amacına ulaşmasını
bekleyemez. Dualar onun için değildir. Kalpler onun için atmaz. Bunun tek sebebi
tutkuya giden yolda işlenen acımasız cinayetler değildir. Tutkunun kendisinin
acıklılığı, anlamsızlığı ve kahrediciliğidir aynı zamanda.
Fena halde tutunanların gölgesinde yaşayan
bir tutunamayandır Raul. Ne kahramandır ne anti-kahraman… Bir tür kahraman
taklididir. Hollywood’un yarattığı bir asalaktır o. Üzerine bembeyaz takım
giymiş bir karbon kopyadır. Ama filmin en can alıcı noktası da şudur: Raul
Peralta gerçektir, Tony Manero ise hayal…
Evet, “Dünya bir sahnedir.” Ve üçüncü
dünyanın sahnesi taklitlerle aydınlanır. Aslı taklitlerini yaşatır.
Hakan BIÇAKCI
Sınır Dergisi / Sayı 7 / Mart Nisan 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder