15 Mayıs 2013 Çarşamba

Ağzını Kapat Okur!


                                                                                               Dolgun saçlı kıza;

O
, sokağın başında görülür görülmez; mahallenin hayatta kalmayı başaran tüm köpekleri havlayarak O’nun yanına koştu. Adam, etrafını saran köpeklerle göz göze gelmeden bisikletini çöpün yanında durdurdu. Bisikletinden inen adam çöp kutusunun kapağını açarken, İçinde acaba kedi var mıdır, diye bir an düşündü. Şanslıydı, çöpün içinde ne sokak kedisi ne de Schrödinger’in kedisi vardı. İçi rahat bir şekilde çöpü karıştırmaya başladı.
   Elleri bir mikser misali çöpü alt üst eden adam, şu koca şehri sabahtan akşama tavaf eden yüzlerce çöpçüden sadece biriydi. Onlar parasını taştan değil, çöpten çıkaranlardandı.
   O sırada sokaktan geçen insanlar O’na yarı korkulu yarı acıklı gözlerle bakıyorlardı. Bu bakışlara alışmış, bu bakışlara karşı bir nevi bağışıklık kazanmıştı. Oysa köpeklerin bakışları öyle miydi? Köpekler açısından O ve meslektaşları Köpekler Cenneti’nden gelen meleklerdi. Bu kadar farklı kokuyu üzerlerinde taşıyabilen bu adamlar mutlaka “yücelerden” gelmiş olmalıydılar. Bitmeyen dondurma gibiydiler. Kokla kokla hiçbir zaman üstlerindeki kokular tükenmezdi.
   Her santimetrekarelerinde, özellikle elleri ve kollarında yüzlerce şeyin kokusunu barındırmaktaydılar. Köpekler için o kokular kaosunda her bir kokuyu bir diğerinden ayırt etmek, bir insanın gazetelerdeki “iki resim arasındaki yedi farkı bulun” tarzındaki bulmacaları çözmesinden farksızdı.
   Çöp kutusunda bulduğu birkaç işe yarar şeyi (plastik şişe, kola kutusu) bisikletinin önündeki kasaya fırlattı. Bugün işler kesat, dedi. Ondan çok daha önce bir çöpçü bu sokağa uğramış olmalıydı. Onu bir yakalarsam ile başlayan uzun bir cümle kurdu ve çöpün kapağını kapattı. Etrafında fır dönen köpekler O’nun sinirlendiğini anlamış olmalılar ki, ses telleri el verdiğince yüksek perdeden havlıyorlardı. Köpeklerin havladığı sokakta oturan ve köpeklerin ısrarla havlamasının deprem belirtisi olduğunu bir yerlerden okumuş olan panik ataklı bir genç, küçücük odasında korkular girdabına yakalanmıştı. Ya deprem olursa ya deprem olursa, diye sayıklayarak ecel terleri dökmekteydi.
   Kendisinden önce o sokakları gezen çöpçüye içinden küfürler eden bizim çöpçü köpeklere bir selam bile vermeden bisikletine atladı ve yan sokağa doğru yol aldı. “Bari şerefsiz orayı gezmemiş olsa.” diye umut ediyordu.
   Köpekler hüzünlü gözlerle ardından bakarken çöpçü diğer sokağa kıvrılan yolda gözden kayboldu. Boyunları eğik köpekler tam çöpçüyü unutmaya başlamışlardı ki çöpçünün birkaç saniye önce girdiği sokaktan acı bir fren sesi geldi.
   Akıllarında “acaba”larla olay mahalline koşan köpekler korktukları gibi biricik çöpçülerini yerde kanlar içinde görmediler. Sokağa fazla hızlı giren bir araba az kalsın bizim ve köpeklerin çöpçüsünü altına alacaktı; ama yirmili yaşlardaki şoför son anda frene basmış, son model arabası da kendisinden bekleneni yapıp zınk diye durmuştu. “ABS sağ olsun.” demişti şoför yanındaki kız arkadaşına. “Babam boşu boşuna o kadar para dökmedi bu canavara.” diyerek direksiyonu okşamıştı.
   Ölümden kıl payı kurtulan çöpçü hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Ama bisikletinin pedallarını çevirmeden çok ama çok önemli bir şey yaptı: Esnedi. Sabahtan beri çöplük içindeki şehri sokak sokak dolaşmaktaydı. Hayır, buna dolaşmak denilemez. Dolaşmak eğlencelidir. Taban tepmişti. Hayır, taban tepmemişti; çünkü bisikleti vardı. Neyse ne, şehrin sokaklarını bisikletiyle eskitmişti. Evet, eskitmişti. Hem yollar hem bisiklet tekerlekleri hem de çöpçünün kendisi her an eskimekteydi. Eskimeyen veya yıpranmayan tek şey şu an’ı - o an’la ayıran zamandı.
   Biraz önce az kalsın bir insanı ezecek olmasına rağmen gayet rahat olan genç şoförün yanında oturan seksi bayan, genç şoförün son model kırmızı arabası geçen yüzyılın teknolojisine sahip çöpçünün bisikletinin yanından geçerken çöpçünün esnemesine şahit oldu. Bilirsiniz, esnemek bulaşıcıdır. Eğer gözlerinizin önünde bir insan evladı ağzını sonuna kadar açar, “Haaa” diye esnemeye özgü o garip sesi çıkararak esnerse ve siz de bu görüntüye maruz kalırsanız, esnememeniz imkânsızdır. İsterse esneyen ağzını kapatsın, siz o kişinin esnediğini görür o esnetici sesi duyar ve bazı kişilerde olduğu gibi gözyaşlarının gözlerden yanaklara doğru akışını görürseniz esnersiniz. İşte bu kadar basittir.
   Arka camında “Babam Sağolsun” yazan arabanın içindeki bayan yukarıda detaylı bir şekilde anlattığımız eyleme tanık oldu ve esnedi. Ama ne esneme! Esnerken ağzını o kadar çok açtı ki çenesi kıtırdadı. Kadının küçük dilini dahi görebilen yirmili yaşlardaki şoför- hani çöpçüyü ezecek olan- kadına döndü ve “Ağzını kapat, yoksa ağzına bir şeyler girer.” dedi. “Sinek mi?” diye soran kadına cevabı buraya yazamayacağımız kadar müstehcendi.
   Binlerce arabanın arka arkaya dizildiği ana yola giren son model kırmızı araba trafik sıkışıklığının küçük ve değersiz bir parçası oldu. Şu anasını sattığımın trafik sorununu bir türlü çözemediler, diyen genç şoför eve ne zaman varırım diye düşünürken; saniyenin onda biri gibi kısa bir süre içinde rahat yatağına yattığını hayal etti. Yatağın hayali, yorgunluk ve yanındaki kadının beş dakika önceki esnemesi beyninde bir araya gelince tahmin edin ne oldu? Evet, bildiniz: Esnedi.
   O anda kırmızı arabanın hemen solundaki halk otobüsünün içinde, kırmızı arabaya hayranlıkla bakan ve “Keşke şöyle bir arabam olsa.” diyerek ah çeken üniversite öğrencisi ister istemez kırmızı arabanın genç şoförünün esnemesine göz misafiri oldu.
   Henüz birkaç hafta önce üniversitede tanıştığı kız hemen önündeyken ve kızın şefkat dolu gözleri onun gözlerini ararken, kızın gözleri yerine arabaya bakarak günah işleyen üniversiteli genç, belasını esneme zincirinin bir kurbanı olarak buldu.
   Ceza şöyle gerçekleşti: Ağzını sonuna kadar bir timsah misali açan  -gerçi timsahlar sadece üst çenesini hareket ettirebilir- kırmızı arabanın şoförünün esnemesini gören üniversiteli genç bir umutla gözlerini o sahneden kaçırdı; ama her şey için çok geçti. Bir kez esneme mikrobu ona da bulaşmıştı.
Hemen yanında onun gibi ayakta duran dolgun saçlı kızın lensli gözlerine bakarak esnemekten kurtulmaya çalışan genç, ne yazık ki tam kızın gözleri önünde ağzını bir gergedan gibi açarak esnedi. Otobüsün ani hareketleri sonucunda düşmemek için iki eliyle sıkı sıkı demire tutunduğundan ötürü zamanında ağzını kapatamadı. Gözleri önünde hayvan gibi ağzını açan gence birkaç saniye önce hayranlıkla bakan dolgun saçlı kız, çocuğun arka dişlerinin dolgularla dolu olduğunu, diğer dişlerininse çürük ve sarı lekeler içinde kaybolduğunu gördü.
   Ve doğal olarak o saniyeden sonra bir daha o gence aynı şefkatli gözlerle bakamadı. Onu ne zaman görse aklına dolgulu ve çürük dişler geldi. Böylece bir aşk doğmadan ölmüş oldu.

Ruhşen Doğan NAR
Sınır Dergisi / Sayı 8 / Mayıs Haziran 2011


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder