14 Mayıs 2013 Salı

Kitap-lık / Kuyudaki Taş


A
va Yayınları Genel Yayın Yönetmeni, aynı zamanda öykü yazarı ve çevirmen olan Ronî War; kitap okurlarının bir hayli düşük olduğu bir coğrafyada yayınevi açmanın cesaret isteyen bir iş olduğunun farkındalığıyla oylumlamış Türkçe’ye çevrilmiş ilk öykü kitabını. Bununla beraber okur kitlesinin okunmaya değer kitapları da okumadan geçmediklerinin bilincinde ki yeni anlatım yollarını deneyerek sıkı bir kitap daha ortaya çıkarmış.

Basit değil, yalın bir dili var. Kurmaca evet, ama öylesine ince ayrıntılarla bezeli ki gerçeğin ta kendisi dedirtiyor adeta. Ronî War’ın öykü kişileri sizsiniz, benim... İnsan sıcağı ve gülümseyişler/gülümsetişler serpiştirilmiş yirmi iki kısa öyküden oluşuyor Kuyudaki Taş. Öyküler, kahramanlarının kendilerine özgü dünyasında hayatın gerçeğini hayal süzgecinden geçirerek geleneksel hikâyelere bağlanan başarılı yapılarıyla dikkat çekiyor. Ağırlıklı olarak, ikinci tekil olan ‘sen’ diliyle kaleme alınmış öyküler, okuru öyküye çabucak dahil olması için ne de güzel kışkırtıyor.

“Koluna süt, kül ve iğne ile yaptırdığın yeşil aslan dövmesi saldırıya hazırlanmış. Adam giysilerini çıkarıyor. Ondan iç çamaşırlarını da çıkarmasını istiyorsun. Şaşkın bakışlarıyla sana bakıyor. Kükrüyorsun, onları da çıkarıyor. Birkaç okkalı tekme indiriyorsun kıçına, yere devriliyor.” (syf.16)

“Benim senden söz etmem de olmaz. Söylediğin sözlere elçi de olabilirim ama hayır, ben ve sen birlikte bu sohbetin harcını oluşturacağız.” (syf.17)

“Sen her zaman gittiğin çay bahçesine gidip oturuyorsun. Yazmak için yoğunlaşıyorsun. Hangi yazında ne var, neyi eksiltip neyi eklemen gerekiyor? Düzeltilmesi gereken nedir? Bunları düşünüyorsun… Yine yazma kaşıntısı ve huzursuzluğu bedeninde dolaşıyor. Dolmuşta istemeden dinlediğin o adam ile başından geçenler aklına takılıyor. Gelip bilgisayarın başına oturuyorsun.” (syf.31)

“Dalgalar birbirini aşarak geliyor. Beyaz köpük denizin yüzeyinde görünüyor. Foşşş şaaap, foşşş şaaap, foşşş şaaap. Foşşşşş şaaap foşşşş. Oturduğun kaya tenine batıyor! (syf.38)

“Kızın alnından başlayarak şimşeklerin çaktığı gözlerine kadar geliyor, sonrasını anlatmıyorsun… Sanki onun için sarf edeceğin sözlerin astarı bir şeye takılıyor. Sanki söz inada binip onun için akmak istemiyor. İnsanı yalancı güneş gibi kandırıyorsun.” (syf.68)

“İsyüzlü, bıçağı bir iki iteleyip bedenine hafiften saplıyor. Birden bir acı hissediyorsun. Bıçağın ucu teninden içeri girmiş.” (syf.78)

“Her gün insanlardan kaçan sen, bugün kalkmış yanında insan arıyorsun, bundan daha tuhaf, daha ilginç bir şey olabilir mi?” (syf.91)

Öyküler bir solukta okunabiliyor. Sonrası okura kalıyor. Tam da bitti denilen noktada başlıyor çünkü aslında her şey! Ronî War’ın bu bağlamda oluşturduğu özgünlük, adeta öykünün sınırlarını zorluyor ve insanın kafasında soru işaretleri oluşturmayı başarıyor.
Adından da anlaşılacağı gibi Kuyudaki Taş, var olan ciddi sorunları ironik bir şekilde sunma çabası ve trajediyi mizahi yolla yazıya dökme gücü olarak karşımıza çıkıyor.

İster ‘Karacadağ pirinci gibi beyaz dişler’le (syf 80) gülün ardından, ister birinin kuyuya attığı taşı çıkarmakla uğraşadurun, bu yirmi iki öyküden geriye aklınızda güzel tınılar kalacak.

Ronî War, Kuyudaki Taş, AVA Yayınları, 2010, 96 s.

Seviye MERİH
Sınır Dergisi / Sayı 8 / Mayıs Haziran 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder