2 Ocak 2012 Pazartesi

Mevsimsiz

kapıyı çaldı nisan, vahanın kıyısında
üşüyordu her yanım, çöldüm
miladı öper gibi büyüttüm
bir nimpanın göğsünde üşümüş ellerimi
bir seraptı ağzımı mühürleyen bir çıra
dingin bir pınardı emziriyordu
kumlara yazdığım çölün kitabını
bir bir sildi palazlanan parmaklarıyla
perçemiyle suladı yollarımı
yarışa sürdü arap atları gibi
ağzımda biriken kum tanelerini

bir nisan daha kapıyı çaldı
zaman kişneyen taydı
dolu dizgin uçurdu süvarisini
miladı böyle yorumlamalıydı çöl kanunu
kelebek sürüleri kırık bir mızrap gibi
sazın tellerine değerek geçiyordu
bir düştü, yorulmak bilmiyordu

haziran kapıyı çaldı
soğuktu, kavruldum, yazdı her yanım
çiçekler soldu
karıştı renkler ve kokular
ayıl dedi, bir düş gördün bu vaha değil
olmayacak milad bir daha
serin su başlarını tuttu haramiler
kalk, silkin ve yola koyul
çöllere düşmenin vakti

Müştehir KARAKAYA
Sınır Dergisi / Sayı 6 / Kasım Aralık 2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder