Sevgi nedir veya sevmek nedir? Bu sorunun yanıtını kaçımız biliyoruz acaba? Hiç kuşkusuz hepimize göre sevgi çok önemlidir. O nedenle yaşam boyu sevmek ve sevilmek için çırpınır dururuz. Ona ulaştığımızı sandığımızda sevinir mutlu oluruz. Hatta sokaklara çıkar aşkımızı herkese ilan etmeye bile kalkarız. Aslında içimizdeki yalnızlık duygusudur bizi bir arkadaş bulmaya iten gerçek neden.
Bebekken en mükemmel partnerimiz annemizdir. Onunla bütünleşerek yalnızlıktan kurtuluruz. Ancak büyüyünce onun fiziki varlığı bizim için yeterli olmaktan çıkar. Bu kez başka partnerler ararız. Bulduğumuz karşı cinsten her arkadaş fiziki ve ruhsal güzellik ölçüleri bakımından beklentilerimize yanıt veriyorsa bundan sonraki yolu onunla yürümeye ve yaşamın zorluklarını birlikte göğüslemeye çalışırız. Gün gelir partnerimiz cazibesini kaybeder; bu durumda evlilik sürse bile başka arayışlar gayrimeşru bir zeminde devam edip gider.
Gerçekte bu tür birliktelikler, yani bizi yalnızlıktan kurtarmaya dönük beraberlikler sevgi olabilir mi? Karl Marks der ki: “Sizin sevginiz bir başkasında sevgi üretemiyorsa, siz başarılı bir üretici değilsiniz.” Yani sevginiz, ilişkide olduğunuz şahısta duygusal, kültürel ve yaşamsal öğeleri çoğaltamıyorsa ona duyduğunuz ilgi sevgi olamaz; olsa olsa sizi oyalayacak geçici bir duygusal yakınlık olabilir. Ünlü sosyal-psikolog Erich Form da yalnızlıktan kurtulmaya dönük arayışların gerçek sevgi olamayacağına vurgu yaparak şöyle devam eder: “Yalnızlıktan kurtulmanın yolları çeşitlidir. Bu yollardan biri her türlü dinsel ayinlerde kişinin kendinden geçiş anıdır. Birçok ilkel kabilede bunun en canlı örneklerini görmek mümkündür. İçki ve kumar da aynı kategoride ele alınabilir. Aynı zamanda cinsel partnerlerimizle bol bol sevişmek de yalnızlıktan kaçmaya dönük bir eylemdir.” Gerçekte, yalnızlıktan kurtulmaya çalışmak ve bunun için geliştirdiğimiz bütün bu eylemler aslında temel zaaflarımızın bir göstergesidir.
Zayıf insan hep bir yerlere sığınma eğilimi gösterir. Dinleri ortaya çıkaran en büyük etken bu sığınma ve kendisini aşan gücün bağrında erime duygusudur. Sığınma duygusunu yaratan en önemli olgu ise insandaki güçsüzlük ve yalnızlık durumudur. Bu yaklaşıma katılmamak mümkün değildir. Sığınma ruhsal bir gereksinimdir. Günümüzde bile namaz kılan, oruç tutan, kısacası ibadet eden insan kendini çok huzurlu hisseder. Çünkü o, kendini tanrıya adamış, tanrı ile bütünleşmiş ve onun gücüne, kudretine sığınmıştır.
Gerçekte bu tür birliktelikler, yani bizi yalnızlıktan kurtarmaya dönük beraberlikler sevgi olabilir mi? Karl Marks der ki: “Sizin sevginiz bir başkasında sevgi üretemiyorsa, siz başarılı bir üretici değilsiniz.” Yani sevginiz, ilişkide olduğunuz şahısta duygusal, kültürel ve yaşamsal öğeleri çoğaltamıyorsa ona duyduğunuz ilgi sevgi olamaz; olsa olsa sizi oyalayacak geçici bir duygusal yakınlık olabilir. Ünlü sosyal-psikolog Erich Form da yalnızlıktan kurtulmaya dönük arayışların gerçek sevgi olamayacağına vurgu yaparak şöyle devam eder: “Yalnızlıktan kurtulmanın yolları çeşitlidir. Bu yollardan biri her türlü dinsel ayinlerde kişinin kendinden geçiş anıdır. Birçok ilkel kabilede bunun en canlı örneklerini görmek mümkündür. İçki ve kumar da aynı kategoride ele alınabilir. Aynı zamanda cinsel partnerlerimizle bol bol sevişmek de yalnızlıktan kaçmaya dönük bir eylemdir.” Gerçekte, yalnızlıktan kurtulmaya çalışmak ve bunun için geliştirdiğimiz bütün bu eylemler aslında temel zaaflarımızın bir göstergesidir.
Zayıf insan hep bir yerlere sığınma eğilimi gösterir. Dinleri ortaya çıkaran en büyük etken bu sığınma ve kendisini aşan gücün bağrında erime duygusudur. Sığınma duygusunu yaratan en önemli olgu ise insandaki güçsüzlük ve yalnızlık durumudur. Bu yaklaşıma katılmamak mümkün değildir. Sığınma ruhsal bir gereksinimdir. Günümüzde bile namaz kılan, oruç tutan, kısacası ibadet eden insan kendini çok huzurlu hisseder. Çünkü o, kendini tanrıya adamış, tanrı ile bütünleşmiş ve onun gücüne, kudretine sığınmıştır.
O halde gerçek sevgi nedir? Bunu anlayabilmek için çok sayfalı kitaplar karıştırmak gerekebilir. Ancak şunu söylememiz başlangıçta ikna edici bir yol olacaktır: Sevmek, kültüründen, bilgisinden, deneyiminden, ekmeğinden ve becerilerinden bir şeyler vermektir. Sevmek üretmektir. “Sevgi buysa eğer, o halde sevmek güçlü insanların işi olabilir” der Erich Form. Kuşkusuz sevmek zayıf insanların yapabileceği bir şey değildir. Hele yalnızlık çekenlerin hiç değil. Sevmek, kendi ruhsal ve nesnel zaaflarının üstesinden gelmiş insanların işidir. Sevmek yüceltmekse karşısındakini, bunu zaaf içindeki bir insanın başarmasını beklemek bizi yanılgıya götürür. Karşı cinse duyduğumuz ilgi ise, yalnızlıktan kaçmaya yönelik ruhsal ve cinsel bir ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır; sevgi değildir. İçimizdeki duygusal boşluğu doldurduğuna inandığımız herhangi bir insana karşı duygu dolu bu yöneliş, ancak ihtiyacımız giderilene dek süresi belirlenmiş geçici bir ilgiden ibarettir sadece. Gerçek sevgiyi güçlü insanlar (kendinden bir şeyler vererek) yaşayabilir ancak. Zayıf insanların ise sadece sevilmeye ihtiyacı vardır. Onlardan sevgi beklemek sadece zaman kaybı olacaktır.
Eyyüp ALTUN
Sınır Dergisi / Sayı 6 / Kasım Aralık 2010
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder